İngilizce » Türkçe  |
Yukarı  |
have |
{hæv}
- {N} varlıklı kimse, üçkâğıt, hile, kumpas
- {V} sahip olmak, olmak, elde etmek, almak, yapmak, etmek, kabul etmek, göz yummak, aldatmak, dolandırmak, zorunda olmak, bulunmak
|
|
|
have |
(f.) (had, having) kural dışı çekimleri: simdiki zaman 1, you, we, they have (eski thou hast); he, she, it has (eski hath). geçmi zaman had (eski thou hadst). malik olmak, sahip olmak; olmak; saymak; tutmak; almak; elinde tutmak, hâkim olmak; fikir taşımak; elde etmek, ele geçirmek; ettirmek; (k.dili) aldatmak; (k.dili) cinsel ilişkide bulunmak. Yardımcı fiil olarak geçmiş zamanı gösterir. (msl. I go. Giderim. I have gone. Gittim.) have to meli, malı (msl. I go. Giderim. I have to go Gitmeliyim.) have a hand in bir işle ilgisi olmak; bir işin içinde parmağı olmak. have a mind to niyeti olmak have and hold kanunen sahip olmak. have at işe koyulmak. Ive been had. Üç kağıda geldim. have done with bitirmek, işi tamamlamak. have had it argo. bıkmak (msl. Ive had it: I am go ing to divorce my husband .Artık bıktım; kocamdan boşanacağım.); artık yetmek (msl, Hes been cheating me for years, but now hes had it. Senelerdir beni aldatıyordu, ama artık yeter.) have in mind hatırında tutmak, aklında olmak. have it coming hak etmek. have it in for (bir kimseye) kin beslemek, kinci olmak. have it in one kabiliyeti olmak. have it out bir davayı kavga veya münakaşa ederek sonuç landırmak. Have it your own way. Siz bilirsiniz. Nasıl isterseniz öyle olsun. have none of izin vermemek, fırsat vermemek, kabul etmemek. have no use for nefret etmek,^tiksinmek. have on giyinmek. have ones eyes on gözu kalmak. have ones hands full çok meşgul olmak. have something on someone elinde suçlayıcı delil bulunmak. have to do with ilgisi olmak, alakası olmak. have to go (k.dili) sıkısmak. as Plato has it Eflatunun deyişiyle. He will have it that iddia ediyor ki. I had better go. Gitsem iyi olur. I had him there. O noktada onu mat ettim . I had rather go. Gitmeyi tercih ederdim. Ill have his head veya hide .slang Elime geçirsem derisini yüzeceğim. I was angry at him, so I let him have it. Ona kızdım, onun için yüzüne bir yumruk indirdim veya onun için saldırdım. Let him have it. O alsın. argo Hakkından gelelim. Rumor has it that the government will fall. Söylentiye göre hükümet düşecek. The ayes have it. Lehte oy kullananlar kazandı .The boys had themselves a time. Çocuklar eğlendiler. We had news. Haber aldık. |
|
have |
f. (had, hav.ing) kuraldışı çekimleri: şimdiki zaman I, you, we, they have; he, she it has; geçmiş zaman had 1. sahip olmak; -si olmak. 2. almak; elinde tutmak. 3. elde etmek, ele geçirmek. 4. yapmak, etmek; yaptırmak, ettirmek. 5. k. dili aldatmak. 6. k. dili cinsel ilişkide bulunmak. Yardımcı fiil olarak geçmiş zamanı gösterir: I have gone. Gittim. |
|
have |
have
häv
Fiil [D] had, having
* kuraldışı çekimleri: [şimdiki zaman] {I, you, we, they have; he, she it has;} [geçmiş zaman] {had}.
* sahip olmak; -si olmak.
* almak; elinde tutmak.
* elde etmek, ele geçirmek.
* yapmak, etmek; yaptırmak, ettirmek.
Konuşma Dili
* aldatmak.
Konuşma Dili
* cinsel ilişkide bulunmak. [Yardımcı fiil olarak geçmiş zamanı gösterir:]
I have gone.
Gittim. |
|
have |
(had, having) kural dışı çekimleri: simdiki zaman |
|
|
Türkçe » İngilizce  |
Yukarı  |
have |
mining 1. working face, face, breast. 2. shaft. |
|
|
|