• sözlük
  • dictionary
  • wörterbuch
  • çeviri
Genel Arama
Çeviri
Eski Arayüz
Web Arama
KELİME
     

Google Translate
KELİME
     
Dil Seçimi
»
|

İngilizce » Türkçe Yukarı
sweep Dinle! {swi:p}
  • {N} tarama, tarayıcı, süpürme, mayın tarama, temizleme, sürükleme, erim, etki alanı, kıvrım, dönemeç, geniş alan, silip süpürme, hepsini alma, çıkrık, baca temizleyicisi, ocakçı, rezil, kerata
  • {V} süpürmek, süpürüp atmak, temizlemek, sürüklemek, ezip geçmek, önüne katmak, ortadan kaldırmak, silip süpürmek, hepsini almak, taramak, üzerinde gezinmek (parmaklar), sert esmek, hızla yayılmak, azametle yürümek, salınmak
sweep f. (swept)
1. süpürmek: Sweep the kitchen! Mutfağı süpür! She swept the kitchen floor clean. Mutfağın yerini süpürerek temizledi.
2. away yok etmek; silip süpürmek; alıp götürmek; sürüklemek: The wind has swept all the leaves away. Rüzgâr yaprakların hepsini silip süpürdü.
3. (bir yerin) üzerinden geçmek; istila etmek: Fire swept the area. Yangın bölgeyi kasıp kavurdu. Fear swept the country. Ülkeyi korku sardı.
4. kendinden emin bir şekilde hızla/hışımla yürümek.
5. taramak: His eyes swept over the crowd. Gözleri kalabalığı taradı.
6. akın etmek: The crowd swept down the road. Kalabalık yoldan akın etti.
7. uzanmak: The mountains sweep down to the sea. Dağlar denize kadar uzanıyor. The river sweeps around one side of the city in a long arc. Nehir uzun bir yay çizerek şehrin bir tarafından geçiyor.
8. bir el hareketiyle (bir yere) itmek/çekmek: He swept the papers into a drawer. Kâğıtları eliyle çekerek çekmeceye koydu. She swept the curtains aside. Perdeleri bir yana çekiverdi.

i.
1. süpürme.
2. tek bir (el, kol v.b.) hareketi: With a sweep of his hand he dismissed them. Bir el hareketiyle onlara gitmelerini işaret etti.
3. çok geniş bir alan: a vast sweep of olive groves zeytinliklerle kaplı çok geniş bir alan.
4. geniş kıvrım/kavis/dönemeç: the sweep of the river nehrin çizdiği geniş kıvrım.
5. kapsam: the broad sweep of his argument iddiasının kapsamlılığı.
6. tarama, sıkı arama.
sweep f. (swept) süpürmek, süpürge ile temizlemek, toplamak veya götürmek, süpürüp götürmek; sürüklenmek, sürüklemek; yayılmak; süpürge gibi sürümek; süpürge sürter gibi sürtmek; her tarafına dikkatle bakmak; taramak; salınarak hızla geçmek; azametle yürüyüp geçmek; süpürür gibi üzerinden geçmek; silip süpürmek;

i. süpürme, temizleme; dikkatle her tarafı gözden geçirme; süpürmeye benzer hareket; dönemeç; büyük kürek, boyna küreği; baca temizleyicisi; parayı silip süpürme; büyük başarı; alan, saha; meyil; kuyu çıkrığı; çoğ. kuyumcu işi kırpıntısı. sweep all before one tamamen başarmak. sweep along süpürüp getirmek; azametle yürüyüp geçmek. sweep away süpürüp temizlemek. sweep down yukarıdan aşağıya doğru süpürmek. sweep off bir şeyin üstünden süpürmek. sweep one off ones feet üstüne fazla düşmek. sweep out of the room odadan azametle çıkmak. sweep out the room odayı baştan aşağı süpürmek. sweep past süratle veya azametle geçmek. sweep the ground yerleri süpürmek (etek). sweep the seas of ones enemies düşmanlarından paçayı kurtarmak. sweep up the room odayı süpürüp temizlemek. A wave of protest swept the opposition party into power. Direnme hareketi muhalefet partisini iktidara getirdi. chimney sweep baca temizleyicisi. Everything she had saved was swept away overnight. Bir gece içinde her şeyini kaybetti. Fire swept the business district. Yangın iş yerlerini mahvetti. He swept the books off the desk. Sıradaki kitapları fırlattı. make a clean sweep of bütün bütün temizlemek. The bandits swept down on the village. Eşkiyalar köyü yağma etti. The horses swept around the corner. Atlar köşeyi hızla döndü. The tornado swept over the city. Kasırga şehri altüst etti.
sweep süpürmek
sweep sweep Fiil [D] swept * süpürmek. * {away} yok etmek; silip süpürmek; alıp götürmek; sürüklemek. * (bir yerin) üzerinden geçmek; istila etmek: Fire swept the area. Yangın bölgeyi kasıp kavurdu. Fear swept the country. Ülkeyi korku sardı. * kendinden emin bir şekilde hızla veya hışımla yürümek. * taramak: His eyes swept over the crowd. Gözleri kalabalığı taradı. * akın etmek. * uzanmak: The mountains sweep down to the sea. Dağlar denize kadar uzanıyor. * bir el hareketiyle (bir yere) itmek/çekmek: She swept the curtains aside. Perdeleri bir yana çekiverdi. İsim * süpürme. * tek bir (el, kol v.b.) hareketi. * çok geniş bir alan. * geniş kıvrım, kavis veya dönemeç. * kapsam. * tarama, sıkı arama.

İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar Yukarı
sweep under the carpet
  • {ID} örtbas etmek, gizlemek
chimney sweep {'tʃımnıswi:p}
  • {N} baca temizleyicisi
sweep clean
  • {ID} baştan başa değiştirmek
sweep the stakes
  • {V} hepsini kazanmak, silip süpurmek
give smth. a sweep
  • {V} süpürmek, temizlemek
make a clean sweep of
  • {ID} kapı dışarı etmek, kovmak, yakasını kurtarmak
sweep along
  • {V} süpürüp gitmek
sweep aside
  • {V} bir kenara kaldırmak
sweep away
  • {V} süpürüp atmak, coşturmak, heyecanlandırmak, ortadan kaldırmak
sweep before one
  • {V} önüne katmak, sürüklemek
sweep down
  • {V} süpürüp gitmek
sweep down on
  • {V} çullanmak, saldırmak, talan etmek, yağmalamak
sweep net {'swi:pnet}
  • {N} tarama ağı, gırgır, kelebek ağı
sweep off
  • {V} süpürüp atmak, coşturmak, heyecanlandırmak, ayırmak (ölüm), almak (ölüm)
sweep over
  • {V} süpürüp gitmek, üzerine çökmek (korku vb.)
sweep smb. off his feet
  • {V} aklını başından almak, aşık etmek, ayaklarını yerden kesmek
sweep up
  • {V} süpürmek, süpürüp temizlemek
chimney sweep baca temizleyicisi.
sweep s.o. off his/her feet k. dili birini kendine sırsıklam âşık etmek.
sweep up (bir yeri) süpürmek.