İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
sure |
{ʃʋr}
- {A} emin, kesin, şüphesiz, muhakkak, güvenilir, sağlam, sıkı
- {ADV} şüphesiz, elbette, mutlâka, kesinlikle
|
|
|
sure |
s.
z. (ünlem) muhakkak, şüphesiz; olumlu, müspet; kesin, kati; emin, sağlam, güvenilir; sabit, metin; nad. sıkı, sıkı bağlayan;
z. k.dili. şüphesiz; (ünlem) tabii, elbette. sure enough muhakkak, sahiden. be sure dikkat etmek. for sure elbette, muhakkak, kati olarak. make sure temin etmek; tahkik etmek, soruşturmak; işin aslını anlamak. to be sure elbette, muhakkak. sureness katiyet, kesinlik; emin olma. |
|
sure |
s. 1. emin: Are you sure? Emin misin? I´m sure they´ll stay. Kalacaklarından eminim. She´s sure of this. Bundan emin. 2. kesin, muhakkak: It´s sure to happen. Onun olacağı kesin. One thing is sure: he won´t appoint Ebru. Kesin olan şu: Ebru´yu tayin etmez. It´s a sure thing. Kesin bir şey.
z. k. dili 1. Tabii!/Hayhay!: Sure! Tabii! Will you come? I sure will. Gelecek misin? Tabii ki geleceğim. 2. bayağı, epey: They sure are hardworking! Onlar bayağı çalışkan!/Onlar ne kadar çalışkan! |
|
sure |
sure
şûr
Sıfat
* emin:
She's sure of this.
Bundan emin.
* kesin, muhakkak:
It's sure to happen.
Onun olacağı kesin.
Zarf, colloquial
* Tabii!/Hayhay!:
Sure!
Tabii!
* bayağı, epey:
They sure are hardworking!
Onlar bayağı çalışkan! |
|
sure |
(ünlem) muhakkak, şüphesiz; olumlu, müspet; kesin, |
|
|
Türkçe » İngilizce |
Yukarı |
süre |
- {N} time, span, continuance, duration, bout, interval, length, period, respite, run, space, stretch, term, while
|
|
sure |
sura (of the Koran). |
|
süre |
period (of time), space of time; spell.
süre ölçen sports timer, timekeeper.
süre ölçümü sports timekeeping. |
|
sure |
* sura (of the Koran). |
|
süre |
* period (of time), space of time; spell. |
|
|
Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
alıcıya tanınan süre |
|
|
aralıksız süre |
|
|
bakanlarca milletvekili sorularına ayrılan süre |
|
|
uzun süre beklemek |
- {V} wait: have a long wait
|
|
belirli süre |
|
|
bir nefeslik süre |
|
|
bir süre |
- {ADV} while: for a while, awhile
- {N} while: a while
|
|
bir süre için |
|
|
bir süre için kalma |
|
|
bir süre için kurtulmak |
|
|
bir süre için ölüm |
|
|
bir süre kalmak |
|
|
isabetten bir süre sonra patlayan bomba |
- {N} bomb: delayed-action bomb
|
|
dünya savaşları arasındaki süre |
- {N} interwar: the interwar period
|
|
ek süre |
|
|
kadar (süre) |
|
|
kanuni süre |
|
|
kendine ayrılan süre |
|
|
kısa bir süre için |
|
|
kısa süre |
- {N} time: short time, notice: short notice, snatch, piece, span, spell, streak
|
|
|
|