Osmanlıca » Türkçe  |
Yukarı  |
İLAHÎ |
Cenâb-ı Hak ile alâkalı, Allah'a dâir. Cenab-ı Hakk'a aid ve müteallik. * Ey Allahım, ey İlâhım! (meâlinde duâ
içinde söylenir). * Edb: Tasavvufî şairler tarafından dinî ve İlâhî fikirleri havi olmak üzere yazılmış olan ve
makamla okunan şiirler. |
|
|
|
Osmanlıca » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı  |
AVN-I İLÂHÎ |
Cenab-ı Hakk'ın yardımı. |
|
DİVAN-I İLÂHÎ |
Âhiretteki hesap günü. Haşirde muhasebe günü. |
|
EMR-İ İLAHÎ |
Allah'ın emri. Mc: Ölüm.(Ubudiyet, emr-i İlahîye ve rıza-yı İlahîye bakar. Ubudiyetin dâisi, emr-i İlahî ve
neticesi rıza-yı Hak'tır. Semeratı ve fevaidi, uhreviyedir. Fakat ille-i gaiyye olmamak, hem kasden
istenilmemek şartıyla, dünyaya ait faideler ve kendi kendine terettüp eden ve istenilmiyerek verilen
semereler, ubudiyete münafi olmaz. Belki zaifler için müşevvik ve müreccih hükmüne geçerler. Eğer o
dünyaya âit fâideler ve menfaatlar, o ubudiyete, o virde veya o zikre illet veya illetin bir cüz'ü olsa, o
ubudiyeti kısmen ibtal eder. Belki o hâsiyetli virdi akim bırakır, netice vermez. İşte bu sırrı anlamıyanlar,
meselâ yüz hâsiyeti ve fâidesi bulunan Evrâd-ı Kudsiye-i Şâh-ı Nakşibendî'yi veya bin hâsiyeti bulunan
Cevşen-ül Kebir'i, o fâidelerin bazılarını maksud-u bizzat niyet ederek okuyorlar. O fâideleri göremiyorlar ve
göremiyecekler ve görmeye de hakları yoktur. Çünki, o fâideler o evrâdların illeti olamaz; ve ondan, onlar
kasden ve bizzat istenilmeyecek. Çünki onlar fazlî bir surette o hâlis virde talebsiz terettüb eder. Onları niyet
etse, ihlâsı bir derece bozulur. Belki ubudiyetten çıkar ve kıymetten düşer. Yalnız bu kadar var ki; böyle
hâsiyetli evradı okumak için, zaif insanlar bir müşevvik ve müreccihe muhtaçtırlar. O fâideleri düşünüp,
şevke gelip, evrâdı sırf rıza-yı İlahî için, âhiret için okusa zarar vermez. Hem de makbuldür. Bu hikmet
anlaşılmadığından, çoklar, aktabdan ve selef-i salihînden mervî olan faideleri görmediklerinden şüpheye
düşer, hatta inkâr da eder. M.N.) |
|
FERMAN-I İLÂHÎ |
Allah'ın fermanı. |
|
GAZAB-I İLAHÎ |
Allah'ın gazabı. Belâ, musibet. |
|
İND-İ İLÂHÎ |
Allah'ın indinde. Allah'ın nazarında. |
|
KADER-İ İLÂHÎ |
Allah'ın takdiri. |
|
MAKHUR-U KAHR-İ İLÂHÎ |
Allah'ın gazabına uğramış. Allah'ın kahrıyla kahrolmuş. |
|
MARZÎ-İ İLÂHÎ |
Cenab-ı Hakk'ın rızasına uygun işler. |
|
RIZA-YI İLÂHÎ |
Allah'ın kulundan memnun olması. Her hangi bir hareketinde mü'minin en yüksek derecesi.(Rıza-yı İlâhî ve
iltifat-ı Rahmanî ve kabul-ü Rabbanî öyle bir makamdır ki; insanların teveccühü ve istihsanı, ona nisbeten bir
zerre hükmündedir. Eğer teveccüh-ü rahmet varsa yeter. İnsanların teveccühü, o teveccüh-ü rahmetin
in'ikası ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür. Yoksa arzu edilecek bir şey değildir. Çünkü kabir kapısında
söner, beş para etmez. M.) |
|
SUN'-İ İLÂHÎ |
Cenab-ı Hakk'ın san'atı, eseri. |
|
ŞEM'-İ İLÂHÎ |
İlâhî ışık, İlâhî nur. Kur'an hakikatları. |
|
TEKLİF-İ İLÂHÎ |
Allah'ın teklifi, yani emirleri. |
|
TEVFİK-İ İLÂHÎ |
Cenab-ı Hakk'ın insanı doğru yola lütfu ile sevketmesi.(Ey evliyâ-i umur! Tevfik isterseniz kavanin-i
âdetullaha tevfik-i hareket ediniz. Yoksa tevfiksizlikle cevab-ı red alacaksınız. H.) |
|
|
|