| ADÎM-ÜN NAZÎR |
Eşi, benzeri olmayan. Eşsiz. Benzersiz. |
|
| AHDAR-I NÂZIR |
Çok yeşil, yemyeşil, tam yeşil. |
|
| HAZIR U NAZIR |
Her yerde hazır olup, bilen ve gören, yardım eden veya herkese lâyık cezasını veren Allah (C.C.) |
|
| MÜRAAT-I NAZÎR |
Edb: Mânâca birbirine uygun kelimeleri bir cümlede toplamak. |
|
| NAZIR |
(C.: Nüzzâr) Nazar eden, bakan. * Bir idarenin veya dairenin umur ve işlerine bakan en büyük memur. Bir
işin idaresine memur reis. * Kabine azalarından herbiri. Nâzır. Vekil. Bakan. * Vâsinin yapacağı tasarruflara
nezarette bulunmak üzere musi veya hâkim tarafından tayin olunan zat. (Ist. Fık. K.)(Bir noktayı tam yerinde
icad etmek için, bütün kâinatı icad edecek bir kudret-i gayr-ı mütenahî lâzımdır. Zira, şu kitab-ı kebir-i
kâinatın herbir harfinin, bâhusus zihayat herbir harfinin, herbir cümlesine müteveccih birer yüzü, nâzır birer
gözü vardır. M.) |
|
| NAZIR |
Taze, tazeleşen. |
|
| NAZİR |
Tâze. * Altın. |
|
| NAZİR(E) |
Bir şeye benzemek üzere yapılan şey. Denk, eş, örnek. Benzeyen. * Edb: Bir şairin manzumesine, başka bir
şair tarafından aynı vezin ve kafiyede olmak üzere yapılan benzer. |
|
|