cesaretini yitirmemek (karşısında) |
|
|
enflasyon karşısında para arzını azaltma |
|
|
haksızlık karşısında öfkelenme |
|
|
kamera veya objektif karşısında rahatsızlık duyan |
|
|
karşısında durmak |
- {V} stare smb. in the face
|
|
karşısında olmak |
- {ID} face: be faced with
- {V} disapprove
|
|
karşısında yılmamak |
|
|
tamamen karşısında |
- {ADV} dead against, dead-set against, directly opposed
|
|
tehlike karşısında dinini inkâr eden kimse |
|
|
yolun karşısında |
|
|
karşısında olmak |
* to oppose. |
|
zurnacının karşısında limon yemek |
* to try mischievously to prevent someone from doing something. |
|
in karşısında |
in the face of |
|
n.ters düşme:v.karşı çık:prep.karşısında |
opposing |
|
karşısında olmak |
counter |
|
-in karşısında olmak |
front |
|
-in karşısında |
opposite |
|
cesaretini yitirmemek (karşısında) |
bear up against |
v. |
enflasyon karşısında para arzını azaltma |
deflation |
n. |
haksızlık karşısında öfkelenme |
indignation |
n. |