ACZ-ALUD |
f. Âcizlik, kuvvetsizlik, güçsüzlük. |
|
ALUD |
(Alude) f. Karışmış, karışık, mülevves. Bulaşmış. |
|
BERF-ÂLUD |
f. Kar içinde, kara batmış. |
|
BÜKÂ-ÂLÛD |
f. Ağlatıcı, gözyaşı döktürücü. |
|
CERBEZE |
Aldatıcı sözlerle kurnazlık etme. Fazla sözlerle aldatıcılık. Haklı ve haksız sözlerle hakikatı gizleme. *
Beceriklilik, fetânet ile temyiz ve cesaret-i mutedile ve kuvvet-i idareden ibâret olan sıfat-ı zihniye.(Bu kelime,
Arabçada: Hilekârlık, kurnazlık gibi aşağılayıcı bir mânâda kullanıldığı halde; Türkçede: Beceriklilik ve
konuşma kabiliyeti gibi medhedilir bir sûrette geçmektedir.)(... Kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi, gabâvettir ki,
hiç bir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesi, cerbezedir ki; hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar
aldatıcı bir zekâya malik olur. Vasat mertebesi ise, hikmettir ki hakkı hak bilir, imtisal eder; bâtılı bâtıl bilir,
içtinab eder. İ.İ.)(... Cerbeze nedir?C- Müteferrik büyük işlerde, yalnız kusurları görmek cerbezeliktir; aldanır
ve aldatır. Cerbezenin şe'ni, bir seyyieyi sümbüllendirerek hasenata galib etmektir...Meselâ: Bir aşiretin herbir
ferdi, bir günde attığı balgamı, cerbeze ile vehmen tayy-ı mekân ederek birden bir şahısta o muhassalı temsil
edip, başka efradı ona kıyas ederek, o nazar ile baksa...Veyahut bir sene zarfında birisinden gelen rayiha-i
keriheyi, cerbeze ile tayy-i zaman ederek, bir dakika-i vâhidede, o şahs-ı hâzırda sudurunu tasavvur etse
acaba, evvelki adam ne derece mustakzer; ikinci adam ne derece müteaffin... Hattâ hayal, gözünü kapasa,
vehim dahi burnunu tutsa mağaralarından kaçsalar, akıl onları tevbih etmeğe hakkı olmayacaktır.İşte şu
cerbezenin tavr-ı acibi; zaman ve mekânda müteferrik şeyleri toplar, bir yapar. O siyah perde ile herşeyi
temaşa der. Hakikaten cerbeze, envaiyle garâibin makinesidir.Görülmüyor mu ki, cerbeze-âlûd bir âşıkın
nazarında, umum kâinat, birbirine muhabbet ile müncezib, rakkasane hareket edip gülüşüyor... veyahut,
çocuğunun vefatıyla matem tutan bir validenin cerbeze-âlûd me'yusiyeti nazarında umum kâinat,
hüzün-engizâne ağlaşıyor. Tuluât) |
|
DUD-ALUD |
f. Dumanlı. |
|
EŞK-ALUD |
f. Gözü yaşlı. |
|
GAMM-ALUD |
f. Kederli, gamlı, hüzünlü, kaygı veren. |
|
GARAZ-ALUD |
f. Garezi, hususi bir maksadı olan. |
|
GERD-ÂLÛD |
f. Toz toprak içinde. |
|
GİRD-ALUD |
f. Toz toprak içinde kalmış, toza bulanmış. |
|
GUBAR-ÂLUD |
f. Tozlanmış, toza bulanmış. tozlu. |
|
HAB-ALUD |
Uykulu. Uyku karışık. |
|
HIŞM-ÂLUD |
(Hışm-gîn, Hışmîn, Hışm-nâk) Kızgın, öfkeli. |
|
HUMAR-ÂLUD |
f. Süzgün ve baygın göz. * Kendinden geçmiş, şaşkın. |
|
HUN-ALUD(E) |
f. Kana bulanmış. |
|
HÜZN-ALUD |
f. Kederli. Hüzünlü. Gamlı. |
|
JENG-ÂLUD |
Paslı. |
|
LÜAB-ÂLUD |
Salya, tükrük karışık. |
|
MEVT-ALUD |
f. Ölüm gibi. Ölümlü. Korkunç. Ölü gibi. |
|
|