Ottoman » Turkish  |
Top  |
KÜFR |
Örtmek mânâsınadır. Kalbe âit bir sıfattır. Hak dini inkâr edip, hakkı inkâr edene ve gizleyene "kâfir" denilir.
Kâfirliğin sıfatı küfürdür. * Allaha inanmamak. Hakkı görmemek. İmansızlık. * Allaha (C.C.) yakışmıyan sıfatlar
uydurmak. Müslümanlığa uymayan şeylere inanmak. * Nankörlük, dinsizlik, günah, kaba ve ayıp söz. (Bak:
Kebâir - Kâfir) |
|
|
|
Ottoman » Turkish Indirect results |
Top  |
DİYAR-I KÜFR |
İslâm ülkelerinden hariç olan memleketler. |
|
KÜFR Ü DALAL |
Kafirlik ve sapıklık. Dinsizlik. |
|
KÜFR-İ CUHUDÎ |
Kalb ve dil ile ikrar etmemektir. (şeytan gibi) |
|
KÜFR-İ İNADÎ |
İnadî dinsizlik, inadî küfür. Hakikat isbat edildiği halde yine imana gelmemek. Bilip de kabul etmez olmak. |
|
KÜFR-İ İNKÂRÎ |
Aslâ Cenab-ı Hakk'ı tanımayıp, İslâmiyet hakikatlarını ikrar ve tasdik etmemektir. (Evet küfr, mevcudatın
kıymetini ıskat ve mânasızlıkla ittiham ettiğinden; bütün kâinata karşı bir tahkir ve mevcudat âyinelerinde
cilve-i esmayı inkâr olduğundan; bütün esmâ-i İlâhiyeye karşı bir tezyif ve mevcudatın vahdaniyete olan
şehadetlerini reddettiğinden; bütün mahlukata karşı bir tekzib olduğundan; istidad-ı insâniyi öyle ifsad eder ki:
Salâh ve hayrı kabule liyakati kalmaz. Hem, bir zulm-ü azimdir ki: Umum mahlukatın ve bütün esmâ-i
İlâhiyenin hukukuna bir tecavüzdür. İşte şu hukukun muhafazası ve nefs-i kâfir hayra kabiliyetsizliği; küfrün
adem-i afvını iktiza eder. S.)(Deniliyor : Deve kuşuna demişler : "Kanatların var, uç!" O da kanatlarını kısıp,
"Ben deveyim" demiş, uçmamış. Fakat avcının tuzağına düşmüş. Avcı beni görmesin diye başını kuma
sokmuş. Halbuki koca gövdesini dışarıda bırakmış, avcıya hedef etmiş. Sonra ona demişler; "Mâdem
deveyim diyorsun, yük götür!" O zaman kanatlarını açıvermiş. "Ben kuşum" demiş, yükün zahmetinden
kurtulmuş... Fakat hâmisiz ve yemsiz olarak avcıların hücumuna hedef olmuş. Aynen onun gibi; kâfir,
Kur'anın semâvi ilânatına karşı küfr-ü mutlakı bırakıp meşkuk bir küfre inmiş. Ona denilse: "Madem mevt ve
zevali, bir idam-ı ebedi biliyorsun; kendini asacak olan darağacı göz önünde... Ona her vakit bakan, nasıl
yaşar? Nasıl lezzet alır?" O adam, Kur'anın umumi vech-i rahmet ve şümullü nurundan aldığı bir hisse ile der:
"Mevt idam değil, ihtimal beka var." Veyahud, deve kuşu gibi başını gaflet kumuna sokar, tâ ki ecel onu
görmesin ve kabir ona bakmasın ve zeval-i eşya ona ok atmasın!.Elhasıl : O meşkuk küfür vasıtasiyle deve
kuşu gibi mevt ve zevali, idam mânâsında gördüğü vakit, Kur'an ve semâvi kitabların iman-ı bil'âhiret'e dair
kat'i ihbaratı ona bir ihtimal verir. O kâfir, o ihtimale yapışır, o dehşetli elemi üzerine almaz. O vakit ona
denilse: "Mâdem bâki bir âleme gidilecek; o âlemde güzel yaşamak için tekâlif-i diniyye meşakkatini çekmek
gerektir!" O adam şekk-i küfri cihetiyle der: "Belki yoktur; yok için neden çalışayım." Yâni: Vaktâ ki o hükm-ü
Kur'anın verdiği ihtimal-i beka cihetiyle idam-ı ebedi âlâmından kurtulur ve meşkuk küfrün verdiği ihtimâl-i
adem cihetiyle tekâlif-i diniyye meşakkati ona müteveccih olur; ona karşı küfür ihtimaline yapışır, o zahmetten
kurtulur. Demek bu nokta-i nazarda, mü'minden ziyade bu hayatta lezzet alır, zannediyor. Çünki; tekâlif-i
diniyyenin zahmetinden ihtimâl-i küfri ile kurtuluyor ve âlâm-ı ebediyeden, ihtimâl-i imanî cihetiyle kendi
üzerine almaz. Halbuki bu mağlâta-i şeytaniyenin hükmü, gayet sathi ve faidesiz ve muvakkattır. L.) |
|
KÜFR-İ MEŞKUK |
Küfürde ve itikatsızlıkta şüpheli olma. |
|
KÜFR-İ MUTLAK |
Hiç bir imâni hükmü olmamak, dine âit hiç bir hakikatı, Allah'ın varlığına âit hiç bir delili kabul etmemek. İhsan
ve inayet-i İlâhiyyeye karşı şükür etmiyerek fiilen ve kavlen inkâr etmek. ("Neuzü billâh" dine söğmek gibi)
Küfr-ü icabettiren bazı çirkin sözlere de "küfür" denilmiştir.(Bir müslüman bir hakikat-ı imaniyeyi inkâr etse,
küfr-ü mutlaka düşer. Çünkü başka dinlerin icmallerine mukabil İslâmiyette tam izahat verilmiş. Rükünler
birbiriyle zincirlenmiş. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı tanımayan, tasdik etmeyen bir müslüman, Allahı da
(sıfatıyla) daha tanımaz ve âhireti bilmez. Bir müslümanın imanı o kadar kuvvetli ve sarsılmaz hadsiz
hüccetlere dayanıyor ki, inkârda hiçbir özür kalmıyor. Adeta akıl, kabulde mecbur oluyor. S.) |
|
KÜFR-İ NİFAKÎ |
Dil ile imanı ikrar edip kalb ile itikad etmemektir. |
|
|
|