among other things |
|
|
My baggage is broken, and some things are missing. |
- {PHR} bagaj: Bagajım kırılmış ve bazı şeyler eksik.
|
|
carry things too far |
|
|
get things done |
- {V} becermek, başarmak, halletmek
|
|
let things drift |
|
|
send things flying |
- {ID} darmadağın etmek, ortalığı birbirine katmak
|
|
make things hum |
- {V} harıl harıl çalıştırmak, hareketlendirmek, çalıştırmak
|
|
What other interesting things are there to see? |
- {PHR} çekici: Başka ilgi çekici neler var?
|
|
mess things up |
- {ID} berbat etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak
|
|
see things through rose spectacles |
- {ID} pembe: hayatı toz pembe görmek, pembe: toz pembe gözlüklerle bakmak
|
|
let things slide |
- {V} oluruna bırakmak, akışına bırakmak, sermek, ihmal etmek, ilgilenmemek
|
|
spoil things |
- {ID} pişmiş aşa su katmak
|
|
spoil things |
|
sl. |
get things square |
- {V} iş: işleri yoluna koymak, düzenlemek
|
|
My suitcase is broken, and some things are missing. |
- {PHR} valiz: Valizim kırılmış ve bazı şeyler eksik.
|
|
dumb things |
|
|
These aren't my things. |
- {PHR} eşya: Bunlar benim eşyalarım değil.
|
|
things to do |
|
|
various things |
|
|
all things considered |
her şey göz önüne alınırsa. |
|