HALF-I İMÂM |
İmâmın ardı, arkası. |
|
İMAM-I A'ZAM |
(Hi: 80-150) Hanefi Mezhebinin imamı. Asıl ismi: Ebu Hanife Nu'man bin Sâbit'tir. Bağdatlı olup Abbasiler
devrinde yaşamıştır. Fıkıh ilminin en ileri geleni olup, bu ilmin tedvin ve tervicinde çok büyük hizmet etmiştir.
Böyle zâtların vicdan-ı umumiye nezdinde idareyi, hak ve adalette selâmet için, mânevi mürakabeleri çok
ehemmiyetli bir husus olduğundan, teklif edilen Kadılık Makamını, hapse ve işkencelere mâruz kaldığı halde
kabul etmemiştir. Kudsi vazifesi, siyasetçe muhtelif düşünen müslümanların hepsine şâmil olması sebebi ile
bilfiil siyasete girmemiştir. (K.S.) |
|
İMAM-I ALİ (R.A.) |
(Bak: Ali-ül Murtaza) |
|
İMAM-I ALİ NAKİ |
(Hi: 212-254) Eimme-i İsnâ Aşer'den onuncu zât olup, manevi büyük nüfuz ve takva sahibi, ehl-i kemal bir
zâttır. Ali İbn-i Muhammed Hâdi diye de bilinir. (R.A.) |
|
İMAM-I ALİ RIZA |
(Hi: 153 de Medine-i Münevvere'de doğmuştur.) Eimme-i İsnâ Aşer'in yedincisidir. İmam-ı Musa Kâzım'ın
oğludur. Tus; yani Meşhed'de medfun olup kabri ziyaretgâhtır. (R.A.) |
|
İMAM-I BEYHAKÎ |
(Bak: Beyhaki) |
|
İMAM-I BUHARÎ |
(Bak: Buhari.) |
|
İMAM-I BUSİRÎ |
(Mi: 1213-1295) İmam-ı Muhammed bin Said "Busayrî" diye bilinir. Kaside-i Bür'e ve Hemziyesi ile meşhur
üstün bir İslâm şâiridir. |
|
İMAM-I CA'FER-İ SÂDIK |
(Hi: 83-148) Hazret-i Ali'nin (R.A.) torununun torunudur. Medine-i Münevvere'de yaşamıştır. Annesi, Hazret-i
Ebu Bekir'in soyundandır. Mânevi nüfuzu çok ileri idi, dine büyük hizmetleri görüldü. Demiştir ki: "Kim nefsi
için nefsi ile mücâhede ederse, keramete kavuşur, kim de Allah için nefsi ile mücâhede ederse, Allah'a
kavuşur." Eimme-i İsnâ Aşerin altıncısıdır. (K.S.) |
|
İMAM-I EBU YUSUF |
(Hi: 113-182) İmam-ı A'zam'ın fıkha dair eserlerini te'lif etmiştir. Fıkıh sahasının büyük imamlarındandır. Dedesi
Sahabe-i Kiramdan Sa'd'dır. (R.A.) İmam-ı Muhammed'le ikisine Fıkıh kitablarında "İmameyn" denir. (K.S.) |
|
İMAM-I GAZALÎ |
Ahirete irtihâli Hi: 505 dir. "Hüccet-ül İslâm İmam-ı Muhammed Gazalî" diye anılır. O zamanın felsefesinin
bâtıl akidelerini red ve cerh ederek Kur'anın eşsizliğini ve hakkaniyet ve mu'cizeliğini isbat etmiş pek çok
eserler vermiştir. (K.S.) |
|
İMAM-I HANBELÎ |
(Hi: 164-241) (Ahmed İbn-i Muhammed İbn-i Hanbelî) Hanbelî Mezhebinin imamı olup ezberinde bir milyon
hadis vardı. Müsned adlı kitabında otuzbin hadis mevcuttur. Zühd ve takvası çok ileri idi. (K.S.) |
|
İMAM-I MÂLİK |
(Hi: 93-179) Medine-i Münevvere'de doğdu. İmâm Mâlik bin Enes diye anılır. Mâlikî Mezhebinin imamı.
El-Muvatta isimli eseri, "Kütüb-ü Sitte"ye dahil olacak kıymettedir. Mezhebinin mensubları, Afrika ve
Endülüs'te çok yayılmıştır. Bu mezhepte olana "Malikî" denir. |
|
İMAM-I MATÜRİDÎ |
(Bak: Matüridî) |
|
İMAM-I MUHAMMED |
(Hi: 135-189) Kufe'de yetişti. 99 kitab te'lif etmiştir. İmâm-ı Mâlik'ten hadis okudu. En meşhur Hanefî
fakihlerindendir. (K.S.) |
|
İMAM-I MUHAMMED BÂKIR |
(Hi: 75-117) Hz. İmam Zeynelâbidin'in oğlu, Hz. İmam-ı Hüseyin'in torundur. Hz. İmam-ı Ca'fer-i Sadık'ın
babasıdır. On iki imamın beşincisidir. Büyük bir âlim ve en meşhur velilerdendir (K.S) |
|
İMAM-I MÜBİN |
İlim ve emr-i İlâhînin bir nev'ine bir ünvandır ki, âlem-i şehadetten ziyade âlem-i gayba bakıyor. Yani, zaman-ı
halden ziyade mazi ve müstakbele nazar eder. Yani, her şeyin vücud-u zahirîsinden ziyade aslına, nesline
ve köklerine ve tohumlarına bakar.(...Evet, şu İmam-ı Mübin, bir nevi ilim ve emr-i İlâhînin bir ünvanıdır. Yani,
eşyanın mebadileri ve kökleri ve asılları kemal-i intizam ile eşyanın vücudlarını gayet san'atkârane intac
etmesi cihetiyle elbette desatir-i ilm-i İlâhînin bir defteri ile tanzim edildiğini gösteriyorlar. Ve eşyanın neticeleri,
nesilleri, tohumları; ileride gelecek mevcudatın programlarını, fihristelerini tazammun ettiklerinden elbette
evamir-i İlâhiyenin bir küçük mecmuası olduğunu bildiriyorlar. Meselâ; bir çekirdek bütün ağacın teşkilatını
tanzim edecek olan programları ve fihristeleri ve o fihriste ve programları tâyin eden o evamir-i tekviniyyenin
küçücük bir mücessemi hükmünde denilebilir...Şu mânadaki İmam-ı Mübin, kader-i İlâhînin bir defteri, bir
mecmua-i desâtiridir. O desâtirin imlâsı ile ve hükmü ile, zerrat, vücud-u eşyadaki hidemâtına ve harekâtına
sevkedilir. Amma Kitab-ı Mübin ise; âlem-i gaybdan ziyade âlem-i şehadete bakar. Yani, mazi ve
müstakbelden ziyade zaman-ı hâzıra nazar eder. Ve ilim ve emirden ziyade kudret ve irâde-i İlâhiyenin bir
ünvanı, bir defteri, bir kitabıdır. İmam-ı Mübin kader defteri ise, Kitab-ı Mübin kudret defteridir. Yani, her şey
vücudunda, mahiyetinde ve sıfat ve şuunâtında kemal-i san'at ve intizamları gösteriyor ki; bir kudret-i
kâmilenin desatiri ile ve bir irade-i nâfizenin kavanini ile vücud giydiriliyor. Suretleri tayin, teşhis edilip, birer
mikdar-ı muayyen, birer şekl-i mahsus veriliyor. Demek o kudret ve iradenin küllî ve umumî bir mecmua-i
kavanini, bir defter-i ekberi vardır ki; her bir şeyin hususî vücudları ve mahsus suretleri ona göre biçilir, dikilir,
giydirilir. S.) |
|
İMAM-I RABBANÎ |
(Bak: Ahmed-i Farukî)(Silsile-i Nakşi'nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (R.A.) Mektubat'ında
demiş ki: "Hakaik-ı imaniyeden bir mes'elenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve keramata tercih
ederim."Hem demiş ki: "Bütün tariklerin nokta-i müntehası, hakaik-ı imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır."Hem
demiş ki: "Velâyet üç kısımdır: Biri velâyet-i suğra ki, meşhur velâyettir, biri velâyet-i vusta, biri velâyet-i
kübradır. Velâyet-i kübrâ ise; verâset-i nübüvvet yoluyla, tasavvuf berzahına girmeden doğrudan doğruya
hakikata yol açmaktır."Hem demiş ki: "Tarik-ı Nakşide iki kanad ile sülûk edilir." Yâni: "Hakaik-ı imaniyeye
sağlam bir surette itikad etmek ve feraiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur. Bu iki cenahta kusur varsa, o yolda
gidilmez." Öyle ise tarik-ı Nakşinin üç perdesi var: Birisi ve en birincisi ve en büyüğü: Doğrudan doğruya
hakaik-ı imaniyeye hizmettir ki, İmam-ı Rabbanî de (R.A.) âhir zamanında ona sülûk etmiştir. İkincisi : Feraiz-i
diniyeye ve Sünnet-i Seniyyeye tarikat perdesi altında hizmettir.Üçüncüsü : Tasavvuf yoliyle emrâz-ı
kalbiyenin izalesine çalışmak, kalb ayağıyle sülûk etmektir. Birincisi Farz, ikinci Vâcib, bu üçüncüsü ise
Sünnet hükmündedir.Madem hakikat böyledir, ben tahmin ediyorum ki: Eğer Şeyh Abdülkadir-i Geylanî
(R.A.) ve Şâh-ı Nakşibend (R.A.) ve İmam-ı Rabbanî (R.A.) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün
himmetlerini, hakaik-ı imaniyenin ve akaid-i İslâmiyenin takviyesine sarfedeceklerdi. Çünkü saadet-i
ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir. İmansız Cennet'e
gidemez, fakat tasavvufsuz Cennet'e giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz
yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-ı İslâmiye gıdadır. M.) |
|
İMAM-I REMLÎ |
(Bak: Remlî) |
|
İMAM-I ŞÂFİÎ |
(Hi: 150-204) İmam-ı Abdullah bin Muhammed diye de anılır. Üçüncü ceddi olan Şâfiî, hayatında Resulüllâh'ı
(A.S.M.) gördüğü için o isimle anılır. Nesebi, Abd-i Menaf'da Peygamberimiz (A.S.M.) ile birleşir. Gençliğinde
çok fakir bir hayat yaşadı. Çok ileri muhaddis ve müfessir-i Kur'andır. Usul-ü Hadis ve Fıkha dair te'lifatı vardır.
Şâfiî Mezhebinin imamıdır. Tıb, şiir ve edebiyatta da çok ileridir. (K.S.) |
|
|