Osmanlıca » Türkçe |
Yukarı |
AMEL |
İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. * Kâr, iş işleme. * Dini bir emri yerine getirme, tatbik etme.
İtaat. İbâdet. |
|
|
|
Osmanlıca » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
AKS-ÜL AMEL |
İstenilen şeyin zıddı hasıl olması. Tersine oluş. (Reaksiyon) * Edb: Edebi san'atlardandır. Bir cümle veya
mısrânın altını üstüne getirmekle, başka bir cümle veya mısrâ yapmaktır. Pertev paşanın: "Her düzün bir
yokuşu, her yokuşun bir düzü var." mısrâında olduğu gibi.(Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun.
Fakat her hakkı söylemeğe senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu demek doğru
değildir. Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihatı, bazan damara dokundurur; aksülamel yapar.
M.) |
|
AMEL-İ KALİL |
Amel-i kesirden az olan hareket. Bir rek'atta bir uzuvla yapılan ve namazdan sayılmayan bir hareket veya
ardı ardına yapılan üçten az hareket. |
|
AMEL-İ KESİR |
Namaz içinde ve namazdan sayılmayan ve bir uzuvla ardı ardına yapılan üç hareket veya iki uzuvla yapılan
bir hareket; bu hareket namazı bozar. |
|
AMEL-İ SÂLİH |
Allah rızâsına uyan hayırlı amel. Günahlardan uzak olan iş, fiil. Maddi veya mânevi hukuk-u ibâdı ifâ
etmek.(Bugünlerde Kur'an-ı Hakîm'in nazarında, İmandan sonra en ziyade esas tutulan takvâ ve amel-i sâlih
esaslarını düşündüm. Takvâ, menhiyyattan ve günahlardan ictinab etmek ve amel-i sâlih, emir dâiresinde
hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def-i şer, celb-i nef'a râcih olmakla beraber, bu tahribat ve
sefahet ve cazibedâr hevesat zamanında bu takvâ olan, def-i mefasid ve terk-i kebâir üss-ül esas olup,
büyük bir rüchaniyyet kesbetmiş. Bu zamanda tahribat ve menfi cereyan dehşetlendiği için, takvâ, bu
tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemiyen kurtulur. Böyle kebâir-i azime içinde
amel-i sâlihin ihlasla muvaffakiyyeti pek azdır. Hem az bir amel-i sâlih bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.
Hem takvâ içinde bir nevi amel-i sâlih var. Çünkü, bir haramın terki vacibdir. Bir vacibi işlemek, çok
sünnetlere mukabil sevabı var.Takva; böyle zamanlarda, binler günahın tehacümünde bir tek ictinab, az bir
amelle, yüzler günah terkinde, yüzer vacib işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta; niyetiyle, takvâ namıyla ve
günahtan kaçınmak kasdıyla menfî ibâdetten gelen ehemmiyetli a'mâl-i sâlihadır... K.) |
|
AMEL-İ TÂLİH |
Yaramaz iş, makbul olmayan amel. |
|
AMEL-İ UHREVÎ |
Âhirete ait amel. (Ey nefis! Az bir ömürde hadsiz bir amel-i uhrevi istersen ve herbir dakika-i ömrünü bir ömür
kadar faideli görmek istersen ve âdetini ibadete ve gafletini huzura kalbetmeyi seversen, Sünnet-i Seniyyeye
ittiba et. Çünki: Bir muamele-i şer'iyyeye tatbik-i amel ettiğin vakit, bir nevi huzur veriyor. Bir nevi ibadet
oluyor. Uhrevi çok meyveler veriyor. Meselâ: Bir şey'i satın aldın. İcab ve kabul-ü şer'iyyeyi tatbik ettiğin
dakikada, o âdi alışverişin bir ibadet hükmünü alır. O tahattur-u hükm-ü şer'i, bir tasavvur-u vahiy verir. O
dahi,şarii düşünmekle bir teveccüh-ü ilâhi verir. O dahi, bir huzur verir. Demek Sünnet-i Seniyyeye tatbik-i
amel etmekle bu fâni ömür, bâki meyveler verecek bir hayat-ı ebediyyeye medar olacak olan faideler elde
edilir. S.) |
|
BED-AMEL |
f. Hareketi ve işi fenâ olan. |
|
CEZA-YI AMEL |
Yapılan işin karşılığı. |
|
NEFS-İ AMEL |
Amelin ta kendisi. |
|
ZAMAN-I AMEL |
Üzerine alma. Deruhde etme. İltizam. |
|
|
|