İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
bound |
{baʋnd}
- {A} bağlı, mecbur, zorunlu, engellenen, nedeniyle, gitmek üzere, yola çıkmış
- {N} sıçrama, fırlama, zıplama, sekme, sınır, avut, yasak bölge
- {V} zıplamak, sıçramak, zıplaya zıplaya gitmek, sekip geri gelmek, sınırlarını çizmek, sınırlamak, kısıtlamak
|
|
bound to |
|
|
bound up with |
- {V} bağlı olmak, ilgili olmak
|
|
cloth-bound |
- {A} bez kaplı, bez ciltli
|
|
muscle-bound |
{'mʌsəl,baʋnd}
- {A} kasları gelişmiş, kaslı
|
|
bound by an oath |
|
|
rock-bound |
|
|
tightly bound |
- {A} sıkıca bağlı, sımsıkı bağlanmış
|
|
water-bound |
|
|
weather-bound |
{'weðərbaʋnd}
- {A} limanda mahsur kalmış, denize açılamamış
|
|
at a bound |
bir hamlede. |
|
be bound to |
-mesi kesin gibi/kesin olmak: He´s bound to win. Kazanması kesin gibi. |
|
bound |
f. bak. bind. |
|
bound |
f. 1. sınırlamak. 2. kuşatmak. |
|
bound |
s. 1. bağlı, kayıtlı. 2. ciltli, ciltlenmiş. 3. for -e giden. |
|
bound |
i. sıçrayış, zıplama; geri tepme.
f. sekmek, sıçramak, zıplamak, fırlamak. |
|
bound |
f. sekmek, sıçrayarak gitmek, zıplamak, fırlamak; sektirmek, sıçratmak, zıplatmak. |
|
bound |
s. bağlı, kayıtlı; ciltli, ciltlenmiş; mecbur. bound to win mutlaka kazanacak. bound up in bağlı, düşkün. |
|
bound |
f. hudutlamak, sınırlamak; kuşatmak; hudutlannı çizmek; hemhudut olmak, bitişik olmak. |
|
bound |
i. gen. çoğ. hudut, sınır, sınırlar. |
|
|
|