İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
full |
{fʋl}
- {A} dolu, tam, tok, etine dolgun, balıketi, bol, geniş, meşgul, öz, elinden gelenin en iyisi, son
- {N} doluluk, dolu şey, son had
- {V} yıkayıp çektirmek, yıkayıp büzmek
|
|
|
full |
s. 1. (of) (ile) dolu: The glass was full. Bardak doluydu. The glass was full of water. Bardak suyla doluydu. 2. tam: full member tam üye. a full hour tam bir saat. 3. doymuş, karnı tok. 4. bol (giysi). 5. dolgun. |
|
full |
s. dolu; meşgul; boş olmayan, tutulmuş; tok; tam, tüm; azami derecede; met; dolgun, büyük, şişman, iri; tamam, bütün; dolun (ay); kalın, pes (ses); bol, geniş. full back
i. futbol bek oyuncu. fullblooded
s. saf kan. fullblown
s. tamamen açmış; tam gelişmiş. fullbodied
s. kuwetli ve memnun edici derecede (içki). full brother öz erkek kardeş. full dress resmi elbise, frak. fullface
i. cepheden alınmış fotoğraf; (matb). kalın harf. fullfashioned
s. kesiksiz örülmüş. fullfledged
s. tüyleri büyümüş, tam olgunlaşmış; harekete geçmiş; tam yetkili. full gainer havada ters perende atarak suya dalma. full house tiyatro her yerin dolu olması; pokerde ful. fulllength
s. tam boy (portre). full membership tam üyelik asli üyelik. full moon dolunay. full nelson (güreşte) künde. full pay tam ücret veya maaş. full professor profesör. fullrigged
s. üç direkli tam armalı (gemi). fullscale
s. orijinal ebatta (suret, resim); bütün güçle yapılan (hücum, teşebbüs). full score (müz). her aletin çalacağı veya sesin okuyacağı notayı ayrı ayrı gösteren kitap. full speed tam sürat. full steam ahead son süratle ileri. full stop nokta; tam vuruş. full to overflowing, full to the brim ağzına kadar dolu, dopdolu. full up dopdolu. at full gallop dörtnala (at). chock full agzına kadar dolu. in full tam, etraflı. full blast in full swing bütün kuvvetiyle (çalışmak). in full view herkesin önünde, aleni olarak, görünürde. fully
z. tamamen; tamamıyle, tastamam, tam. |
|
full |
f. (çuhayı) dibek içinde kül ve sabunla dövüp yıkamak, çırpmak; bol bırakarak dikmek veya dikilmek (elbise). |
|
full |
i. bir şeyin dolusu, bir şeyin olgunluk mertebesi. to the full son haddine kadar, tamamıyle. |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
full of action |
- {A} hareketli, faal, çalışkan
|
|
full age |
- {N} reşitlik yaşı, aklın kemale erdiği yaş
|
|
of full age |
|
|
full speed ahead |
|
|
full of beans |
- {ID} enerjik, keyfi yerinde, canlı, neşeli
|
|
full blood |
|
|
full board |
- {N} TP, pansiyon: tam pansiyon
|
|
brim-full |
{'brımfʋl}
|
|
in full career |
- {A} tüm hızıyla, son süratte
|
|
chock-full |
{'tʃɒkfʋl}
- {A} tıklım tıklım, dopdolu
|
|
come full circle |
- {V} dönüp dolaşıp aynı noktaya gelmek, tam bir dönüş yapmak
|
|
at full cock |
|
|
full complement |
|
|
cram-full |
{'kræmfʋl}
- {A} tıka basa dolu, dopdolu
|
|
full dress |
- {N} frak, resmi kıyafet, tören elbisesi
|
|
endorsement in full |
|
|
in full feather |
- {A} tüyleri çıkmış, keyfi yerinde
|
|
at full fling |
|
|
full fling |
|
|
be full |
|
|
|
Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
full servis çamaşırhane |
- {N} laundry: full-service laundry
|
|
full duplex |
full duplex |
|
full duplex iletişim |
full duplex communication |
|
Full duplex modem |
Full duplex modem |
|
full servis çamaşırhane |
full service laundry |
n. |
|
|