İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
lead |
{led}
- {A} kurşundan yapılmış
- {N} kurşun, iskandil, kurşun levha
|
|
|
lead |
{li:d}
- {N} rehberlik, öncülük, önderlik, önde olma, ilk oynama hakkı (iskambil), örnek, kılavuz, kablo
- {V} başında olmak, yol göstermek, öncülük etmek, önde gitmek, önderlik etmek, yönetmek, yönlendirmek, etkilemek, başı olmak, sürdürmek, sürmek, açmak (kartlarını), götürmek
|
|
lead |
(i.), (f.) kurşun; (matb.) satırlar arasını açmak için kullanılan ince kurşun cetvel, anterlin; iskandil; kalem kurşunu, grafit; saçma; (f.) kurşunla doldurmak veya kaplamak; (matb.) satır aralarını anterlin ile açmak; çanak çömleği kurşun sır ile kaplamak; pencere camlarını kurşunla tutturmak; kurşunla tıkamak (tüfek); iskandil etmek. lead acetate kurşun asetat. lead color kurşun rengi, kurşuni. leadfree (s.) kurşunsuz (benzin). lead line (den.) iskandil savlosu. lead pencil kurşunkalem. lead poisoning kurşun zehirlenmesi. lead sulphide (kim.) kurşun sülfürü. black lead kalem kurşunu. heave the lead iskandil etmek. red lead sülüğen tozu. white lead üstübeç. |
|
lead |
(f.) (led) yol göstermek, rehberlik etmek, götürmek, yedeğinde götürmek; elinden tutup götürmek; idare etmek, başkanlık etmek; başına geçip yol göstermek; başında olmak; tesir etmek, cezbetmek, çekmek; başlatmak; başlamak; gitmek, varmak; başta gelmek; netice vermek. lead a happy life mesut bir hayat sürmek. lead aside bir yana çekmek. lead astray yoldan çıkarmak; bozmak, baştan çıkarmak, ayartmak. lead away alıp götürmek, uzağa götürmek. lead by the nose burnuna kancayı takmak; bir kimseyi istediği şekilde idare etmek. lead in prayer başkalarının düşüncelerini dua sözleri ile belirtmek, bir heyet huzurunda yüksek sesle dua etmek. lead off başlamak, başa geçmek. lead on götürmek, teşvik etmek. lead one a dance kişisel çıkarı için zorluk çıkarmak. lead out dışarı çıkarmak. lead the way rehberlik etmek. lead up to götürmek; bir bahse yol açmak; sonuçlanmak. |
|
lead |
(i.) rehberlik, kılavuzluk, önde bulunma; önde gelme, ileride bulunma; oyunda başlama hakkı; buzlu sularda gemi için açık yol; kaya çatlakları içinde toplanmış maden cevheri; tiyatroda baş rol veya bu rolü oynayan kimse; (elek.) bağlama teli; (müz.) grupla söylenen şarkıda baş ses; makalenin ilk cümleleri; briç oyununda ilk konan kağıt veya ilk oynayacak olan kimse. have a big lead çok önde olmak, uzun mesafe almış olmak. follow the lead of one birinin ardından gitmek. take the lead başa geçmek; rehber olmak. |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
lead to the altar |
- {V} evlenmek, dünya evine girmek
|
|
lead smb. a dance |
- {ID} başına iş açmak, üzmek, eziyet etmek, hayatı zehir etmek
|
|
lead smb. a dog's life |
- {ID} hayatını mahvetmek, hayatı zindan etmek
|
|
dog lead |
{'dɒgli:d}
|
|
lead a double life |
- {V} bilinenden ayrı bambaşka bir hayat sürmek
|
|
lead a hand-to-mouth existence |
|
|
give smb. a lead |
- {V} yol göstermek, yol açmak
|
|
give the lead |
|
|
take the lead |
|
|
lead a happy life |
- {V} mutlu bir hayat sürmek
|
|
lead a life |
|
|
lead astray |
- {V} azdırmak, baştan çıkarmak, bozmak, ayartmak
|
|
lead at cards |
|
|
lead away |
- {V} alıp götürmek, başlatmak, saptırmak
|
|
lead away from |
|
|
lead content |
|
|
lead-in |
{'li:dın}
- {N} besleme, anten giriş teli, giriş, programı açış sözleri, tanıtma
|
|
lead off |
- {V} başlatmak, yol göstermek
|
|
lead-off |
{'li:d,ɒf}
|
|
lead on |
- {V} önde gitmek, götürmek, ayartmak, kandırmak
|
|
|
|