İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
small |
{smɔ:l}
- {A} küçük, mini, ufak, minik, az, ufak tefek, küçücük, ufacık, basit, sıradan, önemsiz, fakir, zayıf, hafif, mütevazi
- {N} arka, dar kısım
|
|
|
small |
s.
i.
z. ufak, ufacık, küçük, mini mini; önemsiz; ahlakça zayıf olan, alçak, soysuz; ince, hafif; kuvvetsiz; adi; az, cuzi;
i. ufak şey; az miktar; bir şeyin ince yeri;
z. hafif hafif, yavaşça; önemsizce. small arms tabanca gibi ufak silahlar, el silahları. small beer hafif bira; İng. ehemmiyetsiz iş veya kimse. small change bozuk para. small craft küçük gemiler. small fry ufak balıklar; önemsiz kimse veya şeyler; küçük çocuklar. small hours gece yarısından sonraki saatler. small letter küçük harf. small of the back sırtın en dar kısmı. small potatoes A.B.D., (argo) önemsiz kimse veya şey. small talk önemsiz sohbet. small time A.B.D., (argo) önemsiz, ikinci derecede. feel small mahcup olmak. in a small way gösterişsiz şekilde; azıcık. in small numbers azar azar. smallish
s. ufakça. smallness
i. ufaklık. |
|
small |
s. 1. küçük; ufak. 2. cömertlikten yoksun, yalnızca kendi çıkarlarını düşünen, çok bencil. |
|
Small |
Küçük |
|
small |
small
smôl
Sıfat
* küçük; ufak.
* cömertlikten yoksun, yalnızca kendi çıkarlarını düşünen, çok bencil.
İsim
·[bakınız]
"smalls" |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
small beer |
- {ID} önemsiz kimse, değersiz şey, önemsiz şey, önemsiz sözler
- {N} bira: hafif bira
|
|
think no small beer of oneself |
- {ID} kendini dev aynasında görmek, kendini bir şey sanmak
|
|
I want small bills, please. |
- {PHR} rica: Küçük para rica ediyorum lütfen.
|
|
small drum |
|
|
small forest |
|
|
I'd like a game for a small child. |
- {PHR} oyun: Küçük çocuk için oyun arıyorum.
|
|
Could you include some small change too? |
- {PHR} bozuk: Biraz bozuk para da verebilir misiniz?
|
|
small intestine |
|
|
I'm looking for a small piece of jewelry. |
- {PHR} mücevher: Küçük mücevher bakıyorum.
|
|
small lake |
|
|
small potatoes |
- {N} ıvır zıvır, ufak tefek şey
|
|
think oneself no small potatoes |
- {ID} kendini beğenmek, kendini kafdağında görmek, küçük dağları ben yarattım demek
|
|
This room is too small. |
- {PHR} oda: Bu oda çok küçük.
|
|
small shot |
- {N} saçma, av kurşunu, saçma tanesi
|
|
be a small eater |
- {V} boğazlı olmamak, az yemek
|
|
become small |
|
|
feel small |
- {V} küçük düşmek, mahçup olmak, utanmak
|
|
I prefer a small car. |
- {PHR} küçük: Küçük bir araba tercih ederim.
|
|
look small |
- {V} küçük düşmek, utanmak
|
|
make smb. feel small |
- {V} küçük düşürmek, mahçup etmek, utandırmak
|
|
|
Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
|
|