İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
taste |
{teıst}
- {N} tat, çeşni, lezzet, tad, zevk, beğeni, tadımlık miktar
- {V} tatmak, tadına bakmak, yaşamak, tadı olmak
|
|
|
taste |
f .tatmak, tadına bakmak, çeşnisine bakmak; denemek; tadı olmak. taste blood galip gelmekten büyük bir zevk almak. taste of tatmak, görmek. |
|
taste |
i. lezzet, tat, çeşni; tat alma duyusu; uyum; üslûp; az miktarda şey; yudumluk, tadımlık miktar; tatma a taste for hoşlanma, hazzetme, beğeni, zevk. in good taste uygun .in bad taste uygunsuz. leave a bad taste kötü etki bırakmak. out of taste zevksiz. to ones taste zevkine uygun. taste bud anat. papilla. |
|
taste |
i. 1. tat: I liked the taste of that tea. O çayın tadı hoşuma gitti. It had a bitter taste. Acı bir tadı vardı. 2. tat alma duyusu. 3. tadımlık: Give me just a taste! Sadece bir tadımlık ver! 4. zevk, beğeni: He´s really got no taste. O gerçekten zevkten yoksun. 5. zevk, merak, düşkünlük: She´s got some expensive tastes. Pahalı zevkleri var. 6. deneme, tecrübe: That day he had his first taste of battle. O gün savaşı ilk kez tattı. |
|
taste |
f. 1. -i tatmak, -in tadına bakmak; -in tadını almak: Will you taste the soup? Çorbayı tadar mısın? I can´t taste the mint. Nanenin tadını alamıyorum. 2. (bir şeyin) (belli bir) tadı olmak: This lemonade tastes great. Bu limonatanın tadı çok güzel. 3. -i yaşamak, -i tatmak: She´d never before tasted such freedom. Daha önce böyle bir hürriyeti hiç yaşamamıştı. |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
acquired taste |
- {N} zamanla kazanılan zevk, sonradan beğenilen tad
|
|
taste blood |
- {ID} kokusunu almak, sezmek, kan kokmak
|
|
gamy taste |
|
|
lapse of taste |
|
|
matter of taste |
|
|
a taste of garlic |
|
|
get the taste of |
|
|
good taste |
- {N} beğeni, lezzet, zevk, tad
|
|
How does it taste? |
|
|
leave a bad taste in one's mouth |
- {ID} ağzında kötü bir tat bırakmak, kötü izlenim bırakmak
|
|
May I taste a little? |
- {PHR} tad: Biraz tadabilir miyim?
|
|
Would you like to taste it? |
- {PHR} tatmak: Tatmak ister misiniz?
|
|
You have wonderful taste in clothes. |
- {PHR} zevk: Kıyafet seçiminiz çok zevkli.
|
|
taste bud |
|
|
be in good taste |
(bir şey) uygun düşmek, yakışık almak, yerinde olmak: That remark was not in good taste. O laf yakışıksızdı. |
|
be in good taste |
* (bir şey) uygun düşmek, yakışık almak, yerinde olmak. |
|
change taste |
lezzetini değiştir |
|
sense of taste |
tat duyusu |
|
taste maker |
lezzetli yapan |
|
taste perception |
tad alma |
|
|
|