tie |
{taı}
- {N} bağ, kravat, boyunbağı, düğüm, bağlantı, ayak bağı, engel, kiriş, lata, oy eşitliği, beraberlik, berabere kalma
- {V} bağlamak, düğümlemek, evlendirmek, sınırlamak, berabere kalmak, eşit oy almak
|
|
|
tie |
i. 1. kravat, boyunbağı. 2. bağ, bir şeyi başka bir şeye tutturmak için kullanılan nesne. 3. bağ, rabıta, bağlantı: The ties that had bound them together began to loosen. Onları birbirine bağlayan bağlar çözülmeye başladı. 4. beraberlik, eşitlik: The game ended in a tie. Maç berabere bitti. 5. müz.
bağ. 6. d.y. travers. |
|
tie |
f. (
tied, ty.ing) 1. bağlamak: They tied him to a tree. Onu bir ağaca bağladılar. 2. (düğüm) atmak; (kravat) bağlamak; (ayakkabının bağını) bağlamak: They´ve learned how to tie their shoelaces. Ayakkabılarını bağlamayı öğrendiler. Let me tie my tie. Kravatımı bağlayayım. That´s a hard knot to tie. Atması zor bir düğüm o. 3. bağlanmak: An apron ties at the back. Önlükler arkadan bağlanır. 4. berabere kalmak; (bir takım/biri) puan kazanarak (başka takımla/başkasıyla) berabere kalmak: Beşiktaş tied Galatasaray. Beşiktaş, puan kazanarak Galatasaray´la berabere kaldı. |
|
tie |
in with k.dili ile ilişkisi olmak. tie into hızla sarılmak; (argo) haşlamak; tutmak. tie one on (argo) sarhoş olmak. tie ones tongue susmak, susturmak. tie the knot evlenmek, evlendirmek. tie to himayesine sığınmak. tie up bağlamak; bağlayıp kapamak; meşgul olmak; bağlantılı olmak; bitirmek, sonuçlandırmak. Id like to help you, but my hands are tied. Yardım etmeyi arzu ederdim, fakat elimde değil. |
|
tie |
i. bağ, düğüm; fiyonga; kravat, boyun bağı; rabıta, bağlantı, kayıt; berabere kalma; bir binanın kısımlarını tutan lata veya demir kuşak; demiryolu traversi; müz. bağlı nota işareti; çoğ. bağlı alçak ayakkabı. tie beam duvar latası. tie clasp, tie clip kravat iğnesi. tie plate demiryolunda ray ile travers arasında bağ levhası. blood ties akrabalık, kan bağı. |
|
|