use |
{ju:s}
- {N} kullanım, faydalanma, kullanma, fayda, menfaat, yarar, alışkanlık, adet, kullnım hakkı, amaç
|
|
|
use |
{ju:z}
- {V} kullanmak, faydalanmak, yararlanmak, davranmak, muamele etmek, adet edinmek, yapmış olmak
|
|
use |
f.
i. kullanmak: davranmak: alışmak:
i. kullanma: kullanılır durumda olma; amaç; âdet; huk. kullanma, intifa hakkı. have no use for gereksememek; k.dili. aşağı görmek. have the use of kullanma hakkı olmak. make use of kullanmak out of use geçersiz, kullanılmayan. use bad language küfür etmek. use up tüketmek, harcamak. |
|
use |
i. 1. kullanma, kullanım. 2. kullanma hakkı: She has the use of a helicopter belonging to her company. Şirketine ait helikopteri kullanma hakkı var. 3. yarar, fayda: There is no use in your arguing with him; he won´t change his mind. Onunla tartışmanın yararı yok; fikrini değiştirmeyecek. 4. alışkı, âdet. |
|
use |
f. 1. kullanmak: He used the money to buy a new car. Parayı yeni bir otomobil almak için kullandı. 2. tüketmek, kullanmak: We used two bars of soap last week. Geçen hafta iki kalıp sabun tükettik. 3. (birini) kullanmak, sömürmek, istismar etmek: They used her for their own ends. Onu kendi amaçlarına ulaşmak için kullandılar. 4. davranmak: He uses people badly. İnsanlara kötü davranıyor. 5. (sigara, içki v.b.´ni) içmek, kullanmak: He´s using drugs. Uyuşturucu kullanıyor. 6. up tüketmek, harcamak. 7. to Geçmiş zaman ekiyle kullanılır. Geniş zamanın hikâyesini gösterir: He used to go there every week. Eskiden her hafta oraya giderdi. He used to be a farmer. Eskiden çiftçiydi. |
|
|