Osmanlıca » Türkçe  |
Yukarı  |
ADEM |
Yokluk, olmama, bulunmama. * Fakirlik. (Vücudun zıddı)(Bir zaman -küçüklüğümde- hayalimden sordum:
"Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi
istersin? Yoksa, bâki, fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?" dedim. Baktım ikincisini arzulayıp
birincisinden "Âh!" çekti. "Cehennem de olsa beka isterim." dedi. R.N.)(Eğer sen dalâlette boğulup
çıkamıyorsan; yine cehennemin vücudu bin derece idam-ı ebediden hayırlıdır. Ve kâfirlere de bir nevi
merhamettir. Çünkü insan, hattâ yavrulu hayvanat dahi, akrabasının ve evlâdının ve ahbabının lezzetleriyle
ve saadetleriyle lezzetlenir, bir cihette mes'ud olur. Şu halde, sen ey mülhid, dalâletin itibariyle ya idam-ı ebedi
ile ademe düşeceksin veya cehenneme gireceksin! Şerr-i mahz olan adem ise, senin bütün sevdiklerin ve
saadetleriyle memnun ve bir derece mes'ud olduğun umum akraba ve asl ve neslin, seninle beraber idam
olmasından, binler derece cehennemden ziyâde senin ruhunu ve kalbini ve mâhiyet-i insaniyeni yandırır.
Çünkü cehennem olmazsa cennet de olmaz; herşey senin küfrün ile ademe düşer. Eğer sen cehenneme
girsen, vücud dâiresinde kalsan, senin sevdiklerin ve akrabaların ya cennette mes'ud veya vücud
dâirelerinde bir cihette merhametlere mazhar olurlar. Demek, herhalde cehennemin vücuduna taraftar olmak
sana lâzımdır. Cehennem aleyhinde bulunmak ademe taraftar olmaktır ki; hadsiz dostlarının saadetlerinin hiç
olmasına taraftarlıktır. Evet cehennem ise, hayr-ı mahz olan dâire-i vücudun Hakim-i zülcelâlinin hakimâne ve
âdilâne bir hapishâne vazifesini gören dehşetli ve celâlli bir mevcud ülkesidir. Hapishâne vazifesini de
görmekle beraber, başka pek çok vazifeleri var. Ve pek çok hikmetleri ve âlem-i bekâya âit hizmetleri var.
Ve zebâni gibi pek çok zihayatın celâldarâne meskenleridir. Ş.) |
|
|
ÂDEM |
İnsan. İlk insan ve ilk peygamber (A.S.)Allah ilk insan olarak Âdem'i, sonra eşi Havva'yı yaratmıştır. Bugünkü
insanlar onlardan türeyip çoğalmıştır. Bazı dine tâbi olmıyanlar, insanın maymun soyundan bir hayvandan
türediğini iddia ederler. Bu iddia kasıtlıdır, çünki ilmî isbatı yapılamamıştır. Lâboratuarlarda küçük canlılar
üzerinde yapılan çalışmalar göstermiştir ki, canlının genetik yapısında meydana gelen değişiklik sonucu
türeyen yeni canlı, ana-babasından daha mükemmel değil; dejenere olmuş, soysuzlaşmış, bozuk bir şekil
almıştır. İnsan ise en mükemmel mahluktur. Kaldı ki bu güne kadar bir canlının değişip başka bir canlı haline
geldiğini kimse görmemiştir. Bugünkü maymunlar da hâlâ insan olmamışlardır. Bugünün psikoloji ve felsefi
antropolojisi insanın mahiyetçe, özce hayvandan farklı olduğunu kabul etmiştir. $ Yani: Cenâb-ı Hak, Âdem'i
(A.S.) bütün kemalâtın mebadisini tazammun eden âli bir fıtratla tasvir etmiştir ve bütün maâlinin tohumlarına
mezraa olarak yüksek bir istidat ile halketmiştir ve mevcudatı ihata eden ulvi bir vicdan ve ihatalı on duygu
ile teçhiz etmiştir; ve bu üç meziyet sayesinde, bütün hakaik-ı eşyayı öğretmeye hazırlamıştır, sonra bütün
esmayı kendisine öğretmiştir. Âdem'i halketti, tesviye etti, cesedine nefh-i ruh etti, terbiye etti, sonra esmâyı
tâlim etti ve hilâfete namzed kıldı. Sonra vakta ki Âdem'i melâikeye tercih etmekle rüchan mes'elesinde ve
hilâfet istihkakında ilm-i esmâ ile mümtaz kıldı. İ.İ.)(Hz. Âdem'in (A.S.) Cennet'ten ihracı ve bir kısım
beni-âdemin Cehennem'e idhali ne hikmete mebnidir?Elcevap: Hikmeti, tavziftir... Öyle bir vazife ile me'mur
edilerek gönderilmiştir ki, bütün terakkkiyat-ı mâneviye-i beşeriyenin ve bütün istidâdât-ı beşeriyenin inkişaf
ve inbisatları ve mâhiyet-i insaniyenin bütün Esmâ-i İlâhiyeye bir âyine-i câmia olması, o vazifenin
netayicindendir. Eğer Hz. Adem Cennette kalsaydı; melek gibi makamı sâbit kalırdı, istidâdât-ı beşeriye inkişaf
etmezdi. Halbuki yeknesak makam sâhibi olan melâikeler çoktur, o tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok.
Belki hikmet-i İlâhiye, nihayetsiz makamatı kat' edecek olan insanın istidadına muvafık bir dâr-ı teklifi iktiza
ettiği için, melâikelerin aksine olarak mukteza-yı fıtratları olan mâlum günahla Cennet'ten ihraç edildi. Demek
Hazret-i Adem'in Cennet'ten ihracı, ayn-ı hikmet ve mahz-ı rahmet olduğu gibi; küffarın da Cehennem'e
idhalleri haktır ve adâlettir. M.) (Bak: Terakkiyat) |
|
|
Osmanlıca » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı  |
ADEM-ÂBÂD |
f. Yokluk. Yokluk alemi. |
|
ADEM-İ ABESİYYET |
Abes olmayış. Faydasız ve boş olmamak. |
|
ADEM-İ BASİRET |
Basiretsizlik, görüşsüzlük. |
|
ADEM-İ DİKKAT |
Dikkatsizlik. |
|
ADEM-İ EMNİYET |
Emniyetsizlik. Güvensizlik. |
|
ADEM-İ HÂRİCÎ |
İlm-i İlâhide mevcud olup, maddi vücudu olmayan.(Adem-i mutlak zaten yoktur; çünkü bir ilm-i muhit var.
Hem daire-i ilm-i İlâhînin harici yok ki, bir şey ona atılsın. Dâire-i ilim içinde bulunan adem ise, adem-i hâricidir
ve vücud-u ilmiye perde olmuş bir ünvandır. Hatta bu mevcudat-ı ilmiyeye bazı ehl-i tahkik "A'yan-ı sâbite"
tabir etmişler. Öyle ise, fenaya gitmek, muvakkaten haricî libasını çıkarıp, vücud-u mâneviye ve ilmîye
girmektir. Yani, hâlik ve fani olanlar, vücud-u hâricîyi bırakıp; mâhiyetleri bir vücud-u mânevi giyer, dâire-i
kudretten çıkıp dâire-i ilme girer. M.) |
|
ADEM-İ İHTİLÂF |
Birlik. Beraberlik. Uyuşma. Anlaşma. |
|
ADEM-İ İKTİDAR |
İktidarsızlık. Güçsüzlük. Kuvvetsizlikten gelen hastalık. |
|
ADEM-İ İMKÂN |
İmkânsızlık. Mümkün olmayış. |
|
ADEM-İ İNKÂR |
İnkâr etmeme. İnkârsızlık. |
|
ADEM-İ İSTİMA' |
Huk: Mahkemede dâvanın dinlenmemesi. |
|
ADEM-İ İTÂAT |
İtâatsizlik, emri dinlememek. |
|
ADEM-İ İTİKAD |
İtikatsızlık. |
|
ADEM-İ İTİLÂF |
Ülfetsizlik, anlaşmazlık. |
|
ADEM-İ İTTİFAK |
İttifaksızlık. Uyuşmazlık. |
|
ADEM-İ KABUL |
İsbatı tasdik etmemek. Şek, hükümsüzlük. İman hükümlerini lâkaydlıkla karşılamak, nefy ve inkâr etmek,
kabul etmemek, göz kapamak gibi câhilâne bir hükümsüzlük. Bir terk, bir cehl-i mutlak. (Kabul etmemek
başkadır. İnkâr etmek başkadır. Adem-i kabul, bir lâkaydlıktır, bir göz kapamaktır ve câhilâne bir
hükümsüzlüktür. Bu surette, çok muhal şeyler onun içinde gizlenebilir. Onun aklı, onlarla uğraşmaz. Amma
inkâr ise: O adem-i kabul değil, belki o kabul-ü ademdir, bir hükümdür. Onun aklı, hareket etmeye
mecburdur. M.) (Bak: Kabul-i adem) |
|
ADEM-İ KİFÂYET |
Kifâyet etmeme, kâfi gelmeme, yetmezlik. |
|
ADEM-İ MERKEZİYYET |
Bir idâri taksimattaki parçaların (vilâyet, belediye ve köy) muayyen hususlarda kendi kendilerine idare
yetkileri. Bir yere bağlı olmaksızın veya bir yerden idare edilmeksizin olan muamele. Bütün kısım ve şubelerin
kendi kendilerini idare tarzı. |
|
ADEM-İ MES'ULİYET |
Mes'uliyetsizlik, sorumsuzluk. |
|
ADEM-İ MEVCUDİYYET |
Yokluk. Olmama. |
|
|
|