Osmanlıca » Türkçe  |
Yukarı  |
BELA |
Evet. (Nefiyden sonra isbat için söylenir.) Meselâ: Kur'ân-ı Kerim'de mezkûr; Cenab-ı Hakkın ruhlara karşı,
"Ben Azîmüşşan sizin rabbiniz değil miyim?" diye sorduğunda, ruhlar $ Yâni: "Evet sen bizim Rabbimizsin"
dediler. (Bak: Bezm-i Elest) * Farsçada "Belî" diye söylenir. |
|
|
BELÂ |
(c.: Belâyâ) Afet. Sıkıntı. Tasa, kaygı. Musibet. Mücazat. İmtihan. Dâhiye. * Yaramaz nesne. (Bak:
Sadaka)(Ey insan! Mâdem canavar sûretinde bir hayvan, insanların hânesine misafir geldiği vakit berekete
medar oluyor; öyle ise, mahlukatın en mükerremi olan insan; ve insanların en mükemmeli olan ehl-i iman; ve
ehl-i imanın en ziyade hürmet ve merhamete şâyan aceze, alil ihtiyareler; ve alil ihtiyarların içinde şefkat ve
hizmet ve muhabbete en ziyâde lâyık ve müstahak bulunan akrabalar; ve akrabaların içinde dahi en hakiki
dost ve en sadık muhib olan peder ve valide, ihtiyarlık hâlinde bir hanede bulunsa, ne derece vesile-i
bereket ve vasıta-i rahmet ve $ sırriyle yâni: "Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasa idi belâlar sel gibi üstünüze
dökülecekti." ne derece sebeb-i def'-i musibet olduklarını sen kıyas eyle. M.) |
|
|
Osmanlıca » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı  |
BELÂ-CÛ |
Belâ arayan. Belâsını istiyen. |
|
BELÂ-DİDE |
f. Belâ görmüş, belâya çatmış. |
|
BELÂ-ENDER-BELÂ |
f. Belâ üstüne belâ. Zahmet içinde zahmet. |
|
BELÂ-YI NÂGÂH |
Ansızın gelen musibet. Habersiz gelen belâ. |
|
BELÂ-YI SİYÂH |
Kara belâ. * Mc: Acı olan olaylar, kötü hâdiseler. |
|
BELA-ZEDE |
f. Belaya uğramış, başına musibet gelmiş olan. |
|
DÂM-I BELÂ |
Bela tuzağı. |
|
KALÛ BELÂ |
Cenab-ı Hak ruhları yaratıp, onlara Rabbiniz değil miyim, meâlinde: "Elestü Bi-Rabbiküm" buyurduğunda,
ruhlar: "Evet Rabbimizsin" meâlindeki Kalu Belâ diye cevap verdiklerini bildiren Kur'andaki bir tâbirdir. (Bak:
Bezm-i elest) |
|
|
|