Osmanlıca » Türkçe |
Yukarı |
FEZA |
Yıldızlar arasındaki geniş boşluk. Gökyüzü. * Yer geniş olmak. * Açık sahra. * Saha. * Yerde akan su. |
|
|
FEZA |
Rahim içinden çıkan su. |
|
FEZA |
(Efzâ) f. Artıran, ziyadeleştiren, çoğaltan (mânâlarına gelip, kelime sonlarına getirilerek birleşik kelime yapılır.)
Meselâ: Can-feza $ : Can verici. Hayret-feza $ : Çok hayret verici. Ruh-feza $ : Ruh verici. |
|
|
Osmanlıca » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
AHVAL-İ HAYRET-FEZÂ |
Hayret verici haller. |
|
FEZA' |
Korku. Havf. * Sığınma, dehalet. * Uykuda şiddetli korku ile uyanmak. |
|
FEZA-NEVERD |
f. Fezâda dolaşan, boşlukta giden. |
|
FEZÂ-YI FEYZ |
Feyiz sahası, feyzin fezası. |
|
FEZÂ-YI ITLÂK |
Hudutsuz gökyüzü. Nihayetsiz feza. |
|
GAMM-FEZA |
f. Kederi artıran, hüznü çoğaltan. |
|
GİRYE-FEZA |
f. Çok ağlatan, ağlamayı artıran. |
|
HAYAT-FEZA (EFZA) |
f. Hayat artırıcı, hayat bahşedici. (Bak: Fezâ) |
|
HAYRET-FEZÂ |
f. Hayret veren, hayreti artıran. |
|
NÜZHET-FEZÂ |
(Bak: Nüzhet-efza) |
|
|
|