Osmanlıca » Türkçe |
Yukarı |
HALK |
Boğaz. * Tıraş etmek. |
|
|
HALK |
İnsan topluluğu. İnsanlar. * Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek. *
Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek. (Bak: İnşa, İbda')(Sivrisineğin gözünü halkeden, güneşi dahi O halketmiştir.
M.)(Kâinatı elinde tutamayan, zerreyi halkedemez. M.)(Hem semâvat ve arzı halkeden, semâvat ve arzın
meyvesi olan insanın hayat ve memâtından âciz kalır mı? S.) |
|
|
Osmanlıca » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
DA'VÂ-YI HALK |
Yaratmak iddiasında bulunmak, halk etmeyi, yaratmayı dâva etmek. (Kâinatta hiçbir kimse da'vâ-yı halk ve
iddia-yı icad edemez. Halk eden ancak Cenab-ı Hak'tır.)(Arzı ve bütün nücum ve şümusu tesbih taneleri gibi
kaldıracak ve çevirecek kuvvetli bir ele mâlik olmıyan kimse, kâinatta dâva-yı halk ve iddia-yı icad edemez.
Zira her şey, her şeyle bağlıdır. H.) |
|
HALK-I CEDİD |
Ba'sü bade-l mevt, yeniden yaratılış. Yeniden yeniye tekrâren yaratılma. Ana karnındaki çocuğun, insan
suretine inkılâb ettiği devre. |
|
HALK-I DÜ CİHAN |
İki cihanın halkı. * Ölülerle diriler. |
|
HALK-I EF'ÂL |
Mu'tezile fırkasının bir tabiridir. Hayvan ve insanların, kendi fiillerinin hakiki müessiri olduğunu iddia
etmelerine verilen isimdir. (Bu iddiâlarını Ehl-i Sünnet ulemâsı müsbet delillerle reddetmiştir.)(Ehl-i dalâlet ve
bid'at fırkalarından bir kısım zatlar, ümmet nazarında makbul oluyorlar. Aynen onlar gibi zatlar var; zâhiri hiçbir
fark yokken, ümmet reddediyor. Bunda hayret ediyordum. Meselâ: Mu'tezile mezhebinde Zemahşerî gibi,
İ'tizalde en müteassıb bir ferd olduğu halde, muhakkıkîn-i Ehl-i Sünnet, onun o şedit itirâzâtına karşı; onu
tekfir ve tadlil etmiyorlar, belki bir rah-ı necat onun için arıyorlar. Zemahşerî'nin derece-i şiddetinden çok
aşağı Ebu Ali Cübbaî gibi Mu'tezile imamlarını, merdut ve matrud sayıyorlar. Çok zaman bu sır benim
merakıma dokunuyordu. Sonra lütf-u İlâhî ile anladım ki: Zemahşeri'nin Ehl-i Sünnet'e itirâzâtı, hak zannettiği
mesleğindeki muhabbet-i haktan ileri geliyordu. Yâni, meselâ: Tenzih-i hakiki; onun nazarında, hayvanlar
kendi ef'âline hâlik olmasiyle oluyor. Onun için, Cenab-ı Hakk'ı tenzih muhabbetinden, Ehl-i Sünnet'in halk-ı
ef'âl mes'elesinde düsturunu kabul etmiyor. Merdut olan sâir Mu'tezile imamları muhabbet-i haktan ziyade,
Ehl-i Sünnet'in yüksek düsturlarına kısa akılları yetişemediğinden ve geniş kavânin-i Ehl-i Sünnet, onların dar
fikirlerine yerleşemediğinden, inkâr ettiklerinden merdutturlar. M.) |
|
HALK-I EZDAD |
Birbirine zıd halleri bir şeyde yaratmak. Meselâ: Bir zerrede hem def edici hem de cezb edici (çekici)
kuvvetin bulunmasını yaratmak. |
|
HALK-I ŞER |
Şerrin yaradılışı.(İşte Mu'tezile bu sırrı anlamadıkları için "Halk-ı şer şerdir ve çirkinin icadı çirkindir." diye
Cenab-ı Hakk'ı takdis için şerrin icadını ona vermemişler, dalâlete düşmüşler. M.) |
|
HURUF-U HALK |
Sesi boğazdan çıkan harfler. (Hâ, hı, ayn, gayn, he, hemze gibi) |
|
KEFFARET-İ HALK |
Hac için ihrama girip de bir özre mebni saçlarını vaktinden evvel traş ettiren kimsenin tutacağı üç günlük
oruçtan ibârettir. |
|
|
|